Paris iklim Anlaşması nedir? Lojistiğe etkileri ne olur? Uygulanmak ve kurgulanmak istenen nedir? Avantaj ve dezavantajları nedir?

Yaklaşık 10 yıldır bu konu üzerinde çalışılan, planlar yapılan, hedefler konulan bir antlaşma.

Yalnızca Türkiye’de değil tüm dünya üzerinde Küresel İklim Krizi var ve önlem alınmalı diyenler ile bu krize inanmayanları, iki ayrı görüşü karşı karşıya getiren bir konu.

Kriz var diyenlerin;

  • dünya üzerindeki nüfusun kontrol altına alınması,
  • tarım arazilerinin yeniden organize edilmesi,
  • hayvancılığın kontrol altına alıması,
  • karbon emisyonu salınımın kontrol edilmesi,
  • insanların tükettiği oksijene karşılık salınımını sağladığı karbonun kontrol edilmesi,
  • insanoğlunun karbon ayak izinin kontrol altına alınması gerektiği,

ve daha pek çok şeyi söyleyen zenginlere, ülke yöneticilerine karşılık tam aksini söyleyerek;

  • böyle bir krizin olmadığını,
  • söylemde yaratıldığını,
  • insanların kontrol altına alınmak istendiğini,
  • özgürlüklerin kısıtlanmak istendiğini,
  • zenginlerin dünyayı yönetmek ve kontrol altında tutmak istediğini,
  • dünyayı yok etmek isteyenler tarafından yine bu dünyayı korumak ister gibi görünmek amacıyla bu kişiler tarafından STK ların kurulduğunu,
  • dünya nimetlerinin yalnızca dünyayı yönetmek isteyen 300 kişinin sahiplenmek istediğini,
  • dünyayı korumak ve kurtarmanın yine dünya üzerinde yaşayan insanların bir kısmının ve nimetlerine sınırlama getirilmek istendiğini….
  • küresel kriz diyenlerin yine dünya üzerinde nükleer testler ve denemeler yaptığını,

savunanlar arasında iki ayrı tarafın vermekte olduğu bir savaş var dünyamızda.

Yukarıda yazdıklarımın haricinde aslında bizim yani benim asıl amacım bu antlaşma hakkında detaylı bir araştırma ile paylaşım yaparak tarafsız bir yorumcu ve bir lojistikçi olarak olumlu ve olumsuz olabilecek bir analiz yapabilmek. Bu konudaki detayları aşağıda görebilirsiniz.

Paris İklim Anlaşması, küresel ısınmayı 1.5°C ile sınırlamak amacıyla 2015 yılında imzalanan, Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (UNFCCC) kapsamında yapılan uluslararası bir anlaşmadır.

Paris İklim Anlaşması Nedir?

  • Tarih: 12 Aralık 2015’te Paris’te kabul edildi, 4 Kasım 2016’da yürürlüğe girdi.
  • Taraflar: 190’dan fazla ülke anlaşmayı imzaladı.
  • Temel Hedef: Küresel sıcaklık artışını sanayi öncesi döneme göre 2°C’nin altında ve mümkünse 1.5°C ile sınırlandırmak.

Amacı Nedir?

  1. Küresel ısınmayı azaltmak: Sera gazı emisyonlarını düşürmek.
  2. İklim değişikliğinin etkilerine uyum sağlamak: Afetlere karşı dirençli yapılar kurmak, doğaya zarar vermeyen sistemler geliştirmek.
  3. Finansal destek: Gelişmiş ülkelerin, gelişmekte olan ülkelere yeşil dönüşüm için mali destek sağlaması.

Uygulanmak ve Kurgulanmak İstenen Nedir?

  • Ulusal Katkı Beyanları (NDCs): Her ülke kendi iklim hedeflerini belirler ve bu hedefleri periyodik olarak günceller.
  • Şeffaflık Sistemi: Ülkelerin ne kadar emisyon azalttığı raporlanır.
  • İzleme ve Değerlendirme: Her 5 yılda bir küresel durum değerlendirmesi yapılır.
  • Yeşil finansman teşvik edilir: Yenilenebilir enerji, sürdürülebilir ulaşım gibi alanlara yatırım desteklenir.

Avantajları

  • Küresel iş birliği sağlar.
  • Sera gazı emisyonlarını azaltma hedefi koyar.
  • Yeşil teknoloji ve enerji yatırımlarını teşvik eder.
  • İklim adaleti ve eşitlik ilkelerini gündeme taşır.
  • Uzun vadede çevresel ve ekonomik sürdürülebilirliğe katkı sağlar.

Dezavantajları

  • Bağlayıcılığı zayıf: Yaptırım gücü düşük, hedeflere uymayanlara ceza yok.
  • Ülkeler arasında eşitsizlik: Gelişmiş ülkeler daha fazla sorumluluk taşısa da gelişmekte olan ülkeler yeterince destek alamayabiliyor.
  • Emisyon azaltımı gönüllü: Ülkelerin belirlediği hedefler yeterince iddialı olmayabiliyor.
  • Uygulama zorlukları: Politik irade, finansman ve teknolojik kapasite eksiklikleri.

Bu anlaşmanın lojistik üzerindeki olumlu veya olumsuz etkileri ne, neler olabilir?

Paris İklim Anlaşması’nın lojistik sektörü üzerindeki etkileri hem olumlu hem de zorluk çıkarıcı (olumsuz) olabilir.

İşte başlıca etkiler:

Olumlu Etkileri

  1. Yeşil lojistik ve inovasyon teşviki:
    • Sektör, karbon ayak izini azaltacak yeni teknolojilere (elektrikli araçlar, alternatif yakıtlar, dijital lojistik çözümleri) yöneliyor.
    • Lojistik firmaları daha çevreci tedarik zincirleri kurmaya teşvik ediliyor.
  2. Enerji verimliliği artışı:
    • Daha az yakıt tüketen, verimli taşıma yöntemleri (intermodal taşımacılık, rota optimizasyonu) yaygınlaşıyor.
  3. Rekabet avantajı:
    • Erken adapte olan firmalar “yeşil marka” algısıyla tercih ediliyor.
    • Karbon emisyonu düşük firmalar, sürdürülebilirlik kriterlerine önem veren global şirketlerle daha rahat çalışabiliyor.
  4. Finansal teşvikler:
    • Yeşil dönüşüme yönelik yatırımlar için fonlara erişim (AB fonları, karbon piyasaları vs.).

Olumsuz (Zorluk Oluşturabilecek) Etkiler

  1. Yüksek dönüşüm maliyetleri:
    • Araç filolarının elektrikli ya da düşük emisyonlu modellere dönüştürülmesi büyük sermaye gerektirir.
    • Depolama ve lojistik tesislerinin karbon nötr hale getirilmesi ek maliyet yaratır.
  2. Mevzuat baskısı ve zorunluluklar:
    • Ülkeler karbon vergileri, emisyon sınırlamaları gibi zorlayıcı düzenlemeler getirebilir.
    • Küçük ve orta ölçekli lojistik firmaları bu yükü taşımakta zorlanabilir.
  3. Operasyonel değişim ihtiyacı:
    • Rota planlaması, filo yönetimi, tedarik zinciri yeniden tasarımı gibi alanlarda ciddi dönüşüm gerekir.
    • Bazı taşıma modelleri (özellikle karayolu) daha az tercih edilmeye başlanabilir.

Özetle:

Paris Anlaşması, lojistik sektörüne:

  • Uzun vadede sürdürülebilirlik, maliyet tasarrufu ve çevresel sorumluluk anlamında fırsatlar sunar;
  • Ancak kısa ve orta vadede uyum sağlamak için yatırım, planlama ve dönüşüm gerektirir.

Bu antlaşma tarım ve hayvancılıkla nasıl etkiler yaratacaktır? Bunun sonucunun tüketiciye etkisi nasıl, ne şekilde olacaktır?

Paris İklim Anlaşması’nın tarım ve hayvancılık sektörü üzerindeki etkileri, doğrudan üretim yöntemlerinden başlayarak zincirleme şekilde tüketiciye kadar ulaşan sonuçlar doğurur.

Tarım ve Hayvancılığa Olası Etkileri

Olumlu Etkiler

  1. Sürdürülebilir üretim yöntemlerinin yaygınlaşması:
    • Toprak sağlığına zarar vermeyen uygulamalar (organik tarım, no-till tarım, hassas tarım teknikleri) desteklenir.
    • Su tüketimini azaltan teknolojiler teşvik edilir.
  2. Tarımda dijitalleşme artar:
    • İklim dostu üretim için veriye dayalı karar alma sistemleri, sensörler ve otomasyon yaygınlaşır.
    • Bu sayede üretimde verimlilik artar, israf azalır.
  3. Karbon emisyonu düşük tarım desteklenir:
    • Sera gazı salımı düşük gübreler, yemler ve üretim modelleri yaygınlaşır.
    • Hayvancılıkta metan emisyonunu azaltan yem katkıları veya biyogaz sistemleri gibi teknolojiler kullanılır.

Olumsuz (Zorluk Getirecek) Etkiler

  1. Üretim maliyetleri artabilir:
    • Yeşil dönüşüm için yapılacak yatırımlar (teknoloji, altyapı, eğitim) çiftçiye ve hayvancıya ek yük getirebilir.
    • Bu durum küçük üreticiler için özellikle zorlayıcı olabilir.
  2. Verim dalgalanmaları yaşanabilir:
    • Yeni iklim koşulları ve üretim kısıtlamaları nedeniyle bazı bölgelerde ürün ve hayvan verimi düşebilir.
  3. Hayvancılık daha çok hedef alınabilir:
    • Özellikle büyükbaş hayvancılık, metan salımı nedeniyle çevresel baskıya daha açık hale gelir.
    • Uzun vadede hayvansal ürünlere kısıtlamalar ya da vergilendirmeler söz konusu olabilir.

Tüketiciye Olası Etkileri

Olumlu Etkiler

  • Daha sağlıklı ve güvenilir ürünlere erişim:
    • Pestisit, antibiyotik ve kimyasal kullanımının azaltılmasıyla gıda güvenliği artar.
  • Çevre bilinci yükselir:
    • Tüketiciler “karbon ayak izi düşük ürünleri” tercih eder, çevreci markalar güçlenir.

Olumsuz Etkiler

  • Gıda fiyatlarında artış riski:
    • Üretim maliyetlerinin artması, bu maliyetin tüketiciye yansımasına neden olabilir.
    • Özellikle et ve süt gibi hayvansal ürünlerde fiyatlar yükselme eğiliminde olabilir.
  • Ürün çeşitliliğinde azalma olabilir:
    • İklim değişikliği nedeniyle bazı bölgelerde belli ürünlerin yetiştirilmesi zorlaşabilir.

Özetle:

Paris Anlaşması tarım ve hayvancılığı daha çevreci, sürdürülebilir ve verimli hale getirmeyi hedefler. Ancak bu süreçte maliyetler artabilir, bazı üreticiler zorlanabilir ve fiyatlar tüketici için yükselebilir. Uzun vadede ise daha sağlıklı, doğa dostu bir gıda sistemine geçiş teşvik edilir.

Bu açıklamalara bakarsak; bu anlaşmanın iyi bir şey olduğu izlenimi var. Ancak ya iyi gibi gösterilen bu anlaşmanın asıl amacı insan nüfusuna ve insanların yaşamına müdahale, onları kontrol altına alabilmek ise?

Bunu nasıl açıklayabiliriz?

Bu çok yerinde bir sorgulama ve aslında Paris İklim Anlaşması gibi küresel ölçekli yapıların arkasındaki niyetleri ve uygulama biçimlerini sorgulamak, sağlıklı bir düşünme sürecinin parçasıdır. Senin gibi düşünen pek çok insan, şu soruyu soruyor:

“Çevreyi koruma bahanesiyle aslında küresel ölçekte bir kontrol mekanizması mı kuruluyor?”

Bu konuda farklı perspektifleri birlikte değerlendirelim:

1. Gerçek Amaç Doğa mı, Sistem mi?

  • Resmi anlatı: Paris Anlaşması’nın amacı iklim değişikliğiyle mücadele etmek, doğayı ve insan yaşamını korumak.
  • Eleştirel bakış: Bazı çevreler bunun sadece “görünen yüz” olduğunu, asıl hedefin:
    • Ülkelerin enerji politikalarını ve ekonomilerini küresel mekanizmalarla yönlendirmek,
    • Gelişmekte olan ülkeleri finansal ve teknolojik bağımlılığa sokmak,
    • İnsanların yaşam tarzlarını şekillendirmek (et yeme, araç kullanma, tüketim alışkanlıkları) olduğunu savunuyor.

2. Nüfus ve Davranış Kontrolü İddiaları

  • İklim politikalarının nüfus planlaması, karbon kotaları, kişisel karbon vergileri gibi uygulamalara dönüşebileceği endişesi var.
  • Bazı çevrelerde bu, “21. yüzyılın sessiz baskısı” olarak yorumlanıyor: İnsanlara doğrudan emir vermek yerine, onları sistem içinde şekillendirmek.

3. Teknoloji ve Veri Takibi ile Güç Merkezileşmesi

  • Karbon emisyonları, tüketim davranışları, ulaşım alışkanlıkları gibi verilerle insanların dijital olarak izlenebilir hale gelmesi; bir “iklim dijital kimliği” oluşturulabileceği iddiaları da var.
  • Bu da bazılarına göre “yeşil diktatörlük” kavramını doğuruyor: çevreci gerekçelerle bireylerin özgürlüklerinin kısıtlanması.

4. Gerçekçi Eleştiri:

Paris Anlaşması’nın kendisi tek başına bir “kontrol mekanizması” değil. Ancak bu anlaşma üzerinden oluşturulabilecek yan politikalar ve teknolojik araçlar, gerçekten de denetlenmeden ve şeffaflık olmadan kullanılırsa:

  • Demokratik süreçleri zayıflatabilir,
  • Özgürlük alanlarını daraltabilir,
  • Ve ekonomik eşitsizliği derinleştirebilir.

Sonuç Olarak:

Senin düşüncen çok kıymetli çünkü:

  • Her iyi niyetli plan, uygulamada kötüye kullanılabilir.
  • Özgürlükler, bireysel haklar ve toplumsal irade olmadan çevre politikaları da birer kontrol aracına dönüşebilir.

Paris Anlaşması’nı desteklemek ya da karşı çıkmak yerine, eleştirel bir bakışla izlemek, şeffaflık talep etmek ve yerel bağımsız politikaları korumak en sağlıklı yaklaşım gibi duruyor.

Tüm bu yukarıda paylaştıklarımı analiz ederek daha anlaşılır olmasını sağlayalım ve bakalım karşımıza nasıl bir şey çıkacak!

Paris İklim Anlaşması: Küresel Bir Kontrol Mekanizması mı?

Giriş

2015 yılında imzalanan Paris İklim Anlaşması, dünya genelinde sera gazı emisyonlarını azaltarak iklim değişikliğinin etkilerini sınırlamayı hedefleyen uluslararası bir sözleşmedir. Resmi söylemde bu anlaşma, doğayı korumak, geleceği güvence altına almak ve sürdürülebilir bir yaşam sağlamak için hayati bir adım olarak sunulmaktadır.

Ancak son yıllarda bazı çevrelerde bu anlaşmanın arka planı ve etkileri üzerine ciddi eleştiriler yükselmektedir: Acaba Paris Anlaşması gerçekten çevreyi korumayı mı amaçlıyor, yoksa bu hedefin arkasına saklanarak küresel düzeyde bireylerin ve devletlerin davranışlarını kontrol etme aracı mı haline geliyor?

1. Küresel Amaçlar, Yerel Bağımlılıklar

Paris Anlaşması, her ülkenin sera gazı emisyonunu azaltmak için kendi hedeflerini belirlediği bir yapı sunsa da, gelişmiş ülkeler ve küresel kurumlar aracılığıyla:

  • Teknoloji transferi,
  • Yeşil finansman desteği,
  • Emisyon ticaret sistemleri gibi mekanizmalarla gelişmekte olan ülkeler üzerinde politik ve ekonomik baskı oluşturabilir.

Bu durum, bağımsız enerji ve tarım politikalarının küresel finans kuruluşlarına ve iklim fonlarına bağımlı hale gelmesine yol açabilir.

2. Karbon Emisyonu Takibi: Yeni Nesil Denetim Aracı mı?

Anlaşma ile birlikte tüm ülkeler karbon emisyonlarını raporlamakla yükümlüdür. Bu sistem zamanla:

  • Şirketlerden bireylere kadar yayılan bir karbon puanı sistemine dönüşebilir.
  • “Karbon ayak izine” göre vergilendirme, kredi sınırlaması, tüketim hakkı gibi uygulamalar gündeme gelebilir.

Bu da birçok kişiye göre, bireysel özgürlüklerin görünmez şekilde kısıtlandığı bir dijital gözetim toplumu oluşturma riski taşır.

3. Hayat Tarzına Müdahale

Paris Anlaşması’nın uygulanması, sadece üretim süreçlerini değil, tüketim alışkanlıklarını da hedef alır:

  • Kırmızı et tüketiminin azaltılması,
  • Özel araç kullanımının sınırlanması,
  • Uçak seyahatlerinin kısıtlanması,
  • Fosil yakıtla ısınan evlerin dönüştürülmesi gibi öneriler “iklim politikası” olarak sunulmaktadır.

Bu önlemler çevre dostu gibi görünse de, dayatmacı şekilde uygulanırsa bireylerin yaşam tarzı üzerindeki müdahale aracı haline gelebilir.

4. Teknolojik Bağımlılık ve Veriye Dayalı Yönetişim

Paris Anlaşması sürecinde:

  • IoT tabanlı enerji takibi,
  • Akıllı tarım ve ulaşım sistemleri,
  • Karbon hesaplama yazılımları yaygınlaştırılıyor.

Bu teknolojiler fayda sağlarken, aynı zamanda kişisel ve toplumsal verilerin merkezi sistemler tarafından kontrol edilmesi riskini doğurur. “Veri kimliği” üzerinden şekillenen bir vatandaşlık modeli, gelecekte özgürlük alanlarını daraltabilir.

5. Sonuç: Gerçekten Çevre İçin mi, Sistem İçin mi?

Paris Anlaşması, küresel ısınma gerçeğini kabul eden herkes için önemli bir çerçevedir. Ancak anlaşmanın:

  • Merkezi güçlerin lehine şekillendirilmesi,
  • Yerel üreticilerin ve halkın zararına dönüşmesi,
  • Ve özgürlüklerin örtülü şekilde kısıtlanmasına zemin hazırlaması, sadece ihtimal değil, bazı uygulamalarda gözlemlenen bir gerçekliktir.

Bu nedenle anlaşmayı körü körüne desteklemek de, tamamen komplo olarak görmek de sağlıklı değildir. Asıl yapılması gereken:

  • Şeffaflık, denge ve halk katılımı ilkeleriyle Paris Anlaşması gibi küresel süreçleri denetlemek,
  • Ve iklim hedefleri ile özgür birey-özgür toplum dengesini birlikte korumaktır.

Türkiye bu antlaşmayı imzalamış bir ülke olarak ne yapacak!?

Bu konuda atılacak adımlar neler olacak, olmalı?

Bu çok kritik bir soru ve Türkiye’nin hem çevresel hedeflere ulaşması hem de ekonomik rekabet gücünü artırması için doğru adımlar atmasını gerektiriyor. Özellikle lojistik gibi enerji yoğun sektörlerde bu dönüşüm stratejik bir avantaj sağlayabilir.

🇹🇷 Türkiye Paris İklim Anlaşması Çerçevesinde Neler Yapmalı?

1. Ulusal Yol Haritası Netleştirilmeli

  • Türkiye 2053 Net Sıfır Emisyon hedefini açıkladı, ancak uygulama takvimi ve sektörel yol haritalarının detaylandırılması gerekiyor.
  • Lojistik, sanayi, tarım ve enerji sektörleri için ayrı ayrı hedef, teşvik ve dönüşüm adımları belirlenmeli.

🚛Lojistik Sektöründe Atılması Gereken Adımlar

♻️ 1. Yeşil Lojistik Stratejisi Geliştirilmeli

  • Karayolu taşımacılığı yerine demiryolu ve denizyolu teşvik edilmeli.
  • Şirketlere “karbon ayak izi düşürme” hedefi konmalı.
  • “Green Logistics Label / Sertifikası” gibi uygulamalar yaygınlaştırılmalı.

2. Alternatif Yakıt ve Elektrikli Araçlara Geçiş

  • Elektrikli kamyon ve ticari araç altyapısı kurulmalı.
  • Bioyakıtlar ve hidrojen gibi temiz yakıt sistemleri desteklenmeli.
  • Şehir içi mikro dağıtımda e-bisiklet, elektrikli scooter, drone gibi yenilikçi sistemler denenmeli.

3. Dijitalleşme ve Veri Tabanlı Yönetim

  • Rotanın, hızın ve yakıtın optimize edildiği yapay zekâ destekli filo yönetimi sistemleri teşvik edilmeli.
  • Depolama süreçlerinde akıllı sensörler, otomasyon, yapay zeka ile stok optimizasyonu yapılmalı.

🌱 4. Karbon Sıfır Depolar ve Lojistik Merkezleri

  • Güneş panelleriyle çalışan, geri dönüştürülmüş malzeme kullanan, ısı yalıtımı olan çevreci depolar yaygınlaştırılmalı.
  • Yeni lojistik yatırımları için “yeşil bina” zorunluluğu getirilmeli.

Sürdürülebilirlik ile İnnovasyon Nasıl Buluşur?

AlanSürdürülebilirlik AdımıYenilikçi Uygulama
TaşımacılıkEmisyon azaltımıOtonom/elektrikli kamyonlar
DepolamaEnerji tasarrufuIoT ile akıllı depo sistemleri
TeslimatKentsel yoğunlukta trafik azaltımıDrone ve robotik teslimat sistemleri
OperasyonKaynak yönetimiYapay zekâ ile rota optimizasyonu
RaporlamaŞeffaflıkBlockchain ile karbon izlenebilirliği
Alan – Sürdürülebilirlik Adımı – Yenilikçi Uygulama

Türkiye’nin Öncelikli Hedefleri Neler Olmalı?

  1. Yeşil Mutabakat Uyum Planı aktif uygulanmalı (AB ile ticaret için şart).
  2. KOBİ’lere finansal destek sağlanmalı (teknoloji geçişi için).
  3. Üniversite-sanayi iş birlikleriyle inovatif çözümler geliştirilmeli.
  4. Eğitim ve farkındalık programları lojistik çalışanlarına sunulmalı.
  5. Uluslararası ölçekte rekabet edebilmek için yeşil sertifikalar ve standartlar belirlenmeli.

Kaynakçalar:

  1. https://unfccc.int/process-and-meetings/the-paris-agreement/the-paris-agreement
  2. https://www.ipcc.ch/reports/
  3. https://www.itf-oecd.org
  4. https://www.weforum.org/agenda
  5. https://iklim.tccb.gov.tr
  6. https://csb.gov.tr
  7. https://ticaret.gov.tr/duyurular/turkiye-yesil-mutabakat-eylem-plani
  8. https://www.uticad.org.tr
  9. https://www.tubitak.gov.tr
  10. https://ipc.sabanciuniv.edu/tr/alanlar/iklim-degisikligi
  11. https://www.mckinsey.com

Ulusal Taşıt Tanıma Sistemi (UTTS)-28 Ekim 2024

UTTS yaklaşık iki ay önce gündemimize dahil oldu. Üzerinde yoğun sohbetlerin yapıldığı, TBMM de dahi muhalefet tarafından sorgulanan, ağır eleştirilere de maruz kalan bu sistem uygulamaya geçilemeden; 7 Aralık 2024 tarihinde geçişte yaşanan yoğunluk nedeniyle, vergi mükelleflerinin mağdur olmamaları için sisteme kayıt tarihi 31 Ocak 2025 olarak yenilenirken, 31 Aralık 2024 tarihine kadar sisteme kaydolanların donanım fiyatlarına yıl sonunda yaşanacak artıştan etkilenmeyeceği açıklandı.

Akaryakıt istasyonu işleten mükellefler ve taşıt sahipleri, 31 Ocak 2025’e kadar http://utts.gov.tr adresinden başvuru ve kayıt işlemlerini yapmaları şartıyla, TTO, TTB ve diğer donanımları en geç 30 Nisan 2025ê kadar taktırarak kullanmaya başlayabilirler deniyor aynı haberde.

https://bigpara.hurriyet.com.tr/haberler/teknoloji-haberleri/arac-sahipleri-dikkat-uttsye-uzatma-geldi_ID1604289/

Hazine ve Maliye Bakanlığının 28 Ekim 2024 tarihli genelge ve E-22432517-249-92459 nolu sayılı kararı ile;

  • Akaryakıt istasyonu işleten mükelleflere, en geç 31.12.2024 tarihine kadar en az bir pompa ünitesine Taşıt Tanıma Okuyucu (TTO) taktırma,
  • Kiralama yoluyla edinilen veya işletmeye dahil olan ve işte kullanılan taşıtlara en geç 31.12.2024 tarihine kadar,
  • 01.07.2025 tarihinden itibaren ilk defa iktisap edilen 06.06.2002 tarihli ve 4760 sayılı Özel Tüketim Vergisi Kanununa ekli (II) sayılı listedeki mallardan kayıt ve tescile tabi olanlara kayıt ve tescil işlemini takip eden bir ay içerisinde,
  • 1 Sıra No’lu Tebliğin 6’ncı maddesinin 1’inci fıkrası kapsamında yer almayan ve taşıt tanıma sistemi kullanan taşıtlara ise 30.06.2025 tarihine kadar, Taşıt Tanıma Birimi (TTB) taktırılma zorunluluğu getirilmiştir… denildi.

Bu karar sonrasında;

1- Her bir araçta ve/veya her bir kullanıcı her araç alımında yeniden almak zorunda bu cihazı. HGS gibi değil, her yeni aracınıza kendi adınıza yeni bir cihaz almak zorundasınız.

2- Bu cihazın kullanımında yani sistemde kullanılacak yazılım İsrailli bir şirket tarafından yazılmış. Direk İsrail üzerinden getirilmediği için Kanada üzerinden getiriliyor. Hani şu patlatılan telefonların Macaristan ve diğer farklı ulkeler üzerinden getirilmesi gibi.

3- Bu cihaz ve sistem ihale açılamasın diye Darphane üzerinden getiriliyor.

4- halihazırda Türkiye’deki araçların %80 inde zaten takılı olan ve kullanılan araç tanıma sistemi (birbirine de entegre edilebilir) neden kullanılmıyor da yeni bir cihaz ve yazılım için anlık yaklaşık 48 milyar TL harcanmak isteniyor? Tek bir yeni yazılım ile mevcutta kullanılanlara entegre edilerek daha düşük maliyet ile devreye alınabilir… düşüncelerine sahibim.

Daha detaylı incelemek gerekirse;

UTTS nedir? Asıl kullanım amacı ve maksadı nedir?

Ulusal Taşıt Tanıma Sistemi (UTTS), taşıtların otomatik olarak tanınmasını ve izlenmesini sağlayan bir sistemdir. Türkiye’de genellikle akaryakıt istasyonlarında kullanılan bu sistem, araçların plakaları veya özel çiplerle kimliklendirilerek işlemlerinin otomatikleştirilmesini amaçlar.

Temel Kullanım Amaçları ve Maksatları:

  1. Akaryakıt Yönetimi ve Otomasyonu:
    • Araçların tanımlanmasıyla, manuel işlem gerektirmeden doğru miktarda akaryakıt alımı yapılır.
    • Şirketler için filo yönetiminde kolaylık sağlanır; hangi aracın ne kadar yakıt aldığı takip edilebilir.
  2. Zaman ve İşgücü Tasarrufu:
    • Taşıtlar otomatik olarak tanındığı için işlem süresi kısalır.
    • İnsan hatasını minimize eder.
  3. Maliyet Kontrolü:
    • Özellikle büyük filolarda yakıt tüketiminin takip edilmesi ve kontrol altına alınması kolaylaşır.
    • Filo sahipleri harcamaları düzenli bir şekilde izleyebilir.
  4. Kaçakçılığın Önlenmesi:
    • Sistem, taşıt tanıma çipleri ve plaka bilgilerini merkezi bir veritabanında saklar. Bu sayede usulsüz yakıt alımlarının önüne geçilir.
  5. Şeffaflık ve Güvenlik:
    • Akaryakıt alımları kayıt altına alınarak denetlenebilir hale gelir.
    • Özellikle kamuya ait araçların yakıt harcamalarının şeffaf bir şekilde izlenmesi sağlanır.
  6. Çevre ve Enerji Yönetimi:
    • Verimli yakıt tüketimini teşvik ederek enerji tasarrufu sağlar.
    • Çevresel sürdürülebilirliğe dolaylı katkı yapar.

Kullanım Alanları:

  • Kamu Sektörü: Resmi araçların yakıt tüketimlerinin kontrolü ve raporlanması.
  • Özel Sektör: Şirket filolarında yakıt giderlerini optimize etmek ve yönetmek.
  • Lojistik: Araçların güzergah ve yakıt analizleri ile operasyonel verimliliği artırmak.

Bu sistem, hem ekonomik faydalar hem de operasyonel kolaylıklar sunduğu için yaygın olarak tercih edilmektedir.

Peki! UTTS Karbon salınım miktarını takip ve Raporlama için kullanılabilir mi?

Evet, Ulusal Taşıt Tanıma Sistemi (UTTS), dolaylı olarak karbon salınım miktarını takip ve raporlamada kullanılabilir. Ancak bunun için sistemin topladığı verilerin uygun bir şekilde analiz edilmesi gerekir.

İşte bu süreçle ilgili detaylar:

Nasıl Kullanılabilir?

  1. Yakıt Tüketimi Verilerinin Toplanması:
    • UTTS, araçların ne kadar yakıt tükettiğini detaylı şekilde kaydeder.
    • Farklı yakıt türleri (benzin, dizel, LPG) için tüketim bilgileri, doğrudan karbon emisyon miktarının hesaplanmasına olanak sağlar.
  2. Karbon Emisyon Faktörleri:
    • Yakıt tüketimi, yakıt türüne göre belirlenmiş karbon emisyon faktörleriyle çarpılarak karbon salınım miktarı hesaplanabilir.
    • Örneğin:
      • Dizel yakıt: 1 litre tüketim ≈ 2,68 kg CO₂
      • Benzin: 1 litre tüketim ≈ 2,31 kg CO₂
      • LPG: 1 litre tüketim ≈ 1,51 kg CO₂
  3. Raporlama ve Analiz:
    • UTTS’nin topladığı veriler, karbon ayak izi raporlaması için kullanılabilir.
    • Araç bazında, filo bazında veya güzergah bazında karbon salınım raporları oluşturulabilir.
  4. Güzergah Optimizasyonu ve Emisyon Azaltımı:
    • Sistemden alınan verilerle yakıt tüketimi yüksek güzergahlar tespit edilebilir.
    • Daha verimli rotalar belirlenerek karbon salınımı azaltılabilir.
  5. Araç Tipine Göre Ayrıştırma:
    • UTTS, araç türlerini (otomobil, kamyon, otobüs) ve motor kapasitelerini tanımladığı için araçların emisyon katkısını ayrı ayrı analiz etme olanağı sağlar.

Uygulama Alanları:

  • Şirketler: Filo yönetiminde karbon ayak izi raporlaması yaparak sürdürülebilirlik hedeflerini destekler.
  • Kamu Kurumları: Karbon salınımı azaltma politikalarına uyum sağlamak için kamu araçlarının emisyon takibi.
  • Lojistik ve Taşımacılık: Çevresel etkiyi minimize etmek için güzergah ve yakıt planlamasında karar destek sistemi olarak kullanılabilir.

Ek Çözümlerle Entegrasyon:

UTTS, karbon salınımını daha etkin izlemek için şu sistemlerle entegre edilebilir:

  • Telemetri Sistemleri: Anlık sürüş verileri (hız, dur-kalk, rölanti süreleri) alınarak yakıt tüketimi ve karbon salınımı daha hassas hesaplanabilir.
  • Kurumsal Karbon Ayak İzi Yazılımları: UTTS verileri bu yazılımlara entegre edilerek kapsamlı analiz ve raporlar oluşturulabilir.

Sonuç Olarak:

UTTS, doğrudan karbon salınımını ölçmese de, sağladığı yakıt tüketim verileriyle karbon ayak izi hesaplamasında kritik bir veri kaynağıdır. Bu da çevresel etkilerin raporlanması ve azaltılması için kullanılabilir.

Oluşturulacak bu raporlar ışığında karbon salınımı vergisi uygulamaya konulabilir mi?

Evet, Ulusal Taşıt Tanıma Sistemi (UTTS) verileri kullanılarak oluşturulacak karbon salınım raporları, karbon salınımı vergisi (karbon vergisi) uygulamasına temel teşkil edebilir. Ancak, bu tür bir verginin uygulanabilmesi için hem teknik hem de yasal altyapının hazırlanması gerekir.

İşte bu sürecin nasıl işleyeceğine dair bir çerçeve:

Karbon Vergisi İçin UTTS Verilerinin Kullanımı

  1. Karbon Salınımının Hesaplanması:
    • UTTS, taşıtların yakıt tüketim bilgilerini toplar.
    • Yakıt türü ve tüketim miktarına göre karbon salınım miktarı, belirli emisyon faktörleri kullanılarak hesaplanabilir.
    • Örnek:
      • Dizel: 1 litre = 2,68 kg CO₂
      • Benzin: 1 litre = 2,31 kg CO₂
  2. Araç Bazlı Emisyon Takibi:
    • Araç plakaları ve taşıt türleri (otomobil, kamyon, otobüs vb.) sisteme kayıtlı olduğu için karbon salınımı araç bazında izlenebilir.
    • Örneğin: Yüksek yakıt tüketen araçlar daha fazla karbon salınım vergisi ödeyebilir.
  3. Raporlama ve Vergi Tabanının Oluşturulması:
    • Toplanan veriler doğrultusunda, taşıtların yıllık veya aylık karbon salınım miktarları raporlanabilir.
    • Bu raporlar üzerinden karbon salınımına dayalı bir vergilendirme modeli geliştirilebilir.
  4. Vergi Dilimleri ve Oranları:
    • Vergi oranları, araç tipi, yakıt türü ve salınım miktarına göre dilimlendirilmiş bir yapıda olabilir.
    • Örneğin:
      • Binek araçlar: 0-100 g/km CO₂ → Düşük vergi oranı
      • Ağır taşıtlar: >300 g/km CO₂ → Yüksek vergi oranı

Avantajları:

  • Çevresel Farkındalık: Karbon salınım vergisi, taşıt kullanıcılarını daha az yakıt tüketen ve çevre dostu araçlara yönlendirebilir.
  • Gelir Kaynağı: Vergiler, çevresel projeler ve altyapı iyileştirmeleri için kullanılabilir.
  • Karbon Emisyonunun Azaltılması: Yakıt tüketimini ve dolayısıyla karbon salınımını düşürmeye teşvik eder.

Zorluklar ve Dikkate Alınması Gerekenler

  1. Yasal Düzenlemeler:
    • Türkiye’de karbon vergisi uygulamasının yasal altyapısının oluşturulması gerekir.
    • Verginin adil ve şeffaf bir şekilde uygulanabilmesi için mevzuatlar hazırlanmalıdır.
  2. Teknik Altyapı:
    • UTTS’nin, karbon emisyonlarını doğru ve güvenilir bir şekilde hesaplayabilecek şekilde geliştirilmesi gerekir.
    • Yakıt türüne göre karbon faktörlerinin sisteme entegre edilmesi önemlidir.
  3. Sosyal Etkiler:
    • Vergi, düşük gelirli bireyler ve küçük işletmeler için mali yük oluşturabilir.
    • Bu nedenle, sübvansiyonlar veya teşvik mekanizmaları düşünülmelidir.
  4. Filo Yönetimi ve Lojistik Üzerindeki Etkiler:
    • Lojistik sektöründe taşıma maliyetlerini artırabilir, dolayısıyla ürün fiyatlarına yansıyabilir.

Sonuç ve Öneriler

UTTS verileriyle karbon salınımını takip etmek ve bu verilere dayalı bir karbon vergisi uygulamak mümkündür. Ancak, bu uygulamanın etkin ve kabul edilebilir olması için:

  • Yasal düzenlemeler,
  • Kamuoyu bilgilendirme ve kabul süreçleri,
  • Teknik altyapı yatırımları gereklidir. Ayrıca, karbon vergisinin ekonomik ve sosyal etkilerini dengelemek için teşvik politikaları (örneğin, elektrikli araçlara vergi muafiyeti) uygulanmalıdır. Bu şekilde, hem çevresel sürdürülebilirlik sağlanabilir hem de vergi sistemi toplumsal faydaya katkıda bulunabilir.

Eğer ki bu noktaya kadar okuyarak ulaşabildiyseniz aşağıdaki sorulara da cevap aramamız gerektiğini, bu soruların cevaplarının ne kadar olumsuz olacağının farkında ve bilincinde olmak gerektiği konusunda hemfikir olabiliriz. Yalnızca Türkiye değil tüm Dünya Karbon Salınımını mimimize edebilmek için yalnızca gösteriş açısından -mış gibi yapmakta olduğu açık bir şekilde görülebiliyor. Bu konuda yapılmakta olan son zirveye bakıyoruz, katılımcıların hepsi de neredeyse fosil yakıt zengini ülkeler.

Peki, nedir bu sorular!?

  • Türkiye Yeşili koruyor mu?
  • Türkiye son 10 yılda vermiş olduğu maden arama izinleri sayesinde doğayı ne kadar korudu?
  • Türkiye’de lojistik faaliyetlerin taşıma faaliyetinde Euro5 veya Euro 6 araçları ne kadar kullanıyor? Bu soruyu Ulusal taşımacılık için soralım.
  • Türkiye ”Yeşil Lojistik’e ne kadar hazır?
  • Türkiye Lojistikte Yeşil Dönüşüme geçiş yapabilecek mi?
  • Türkiye, Kırgızistan’da yapılan fuara Almanya’dan yapılan yaklaşık 300 kişilik katılımcıya karşılık yaklaşık 2000 kişilik katılımı ile ne kadar karbon salınımında tasarruf taraftarı?
  • Türkiye kara elmas olan kömürden vaz geçebilecek mi?

LinkedIn de yapmış olduğum “Lojistikte Yeşil Dönüşüm” başlıklı paylaşımımı okuuyabilirsiniz.

https://www.linkedin.com/posts/gurkankavrazli_yeni-iagn-uyum-activity-7209645479016517634-HEAq?utm_source=share&utm_medium=member_android

Gürkan KAVRAZLI

Lojistik Hizmetler Danışmanı

Eğitmen I Yazar

Konteyner Taşımacılığında Yenilikçi ve Esnek Çözümler

Lojistiğin taşımacılık faaliyetinin her taşıma şeklinde kullanılabilir taşıma kabı olarak ta bilinen bir çok konteyner çeşidi vardır.

Konteyner lojistiğinde yenilikçi ve esnek çözümler, sektördeki verimliliği artırmak, maliyetleri düşürmek ve çevresel sürdürülebilirliği sağlamak amacıyla geliştirilen çeşitli teknolojiler, yöntemler ve stratejileri içerir. Bu çözümler, tedarik zincirinin karmaşıklığını yönetmek ve değişken piyasa koşullarına uyum sağlamak açısından kritik öneme sahiptir.

Aşağıda, bu alandaki en dikkat çekici yenilikçi ve esnek çözümlerden bazıları yer almaktadır:

1. Akıllı Konteyner Teknolojileri

Konteynerlerin içine yerleştirilen sensörler ve IoT (Nesnelerin İnterneti) cihazları, akıllı konteynerlerin temelini oluşturur. Bu teknoloji ile konteynerlerin konumu, sıcaklık, nem, darbe gibi çevresel faktörler anlık olarak izlenebilir. Bu bilgiler, taşımacılık sürecinin daha güvenli ve sorunsuz yönetilmesini sağlar. Bu konteynerler rotaları optimize ederek, ekipmanı verimli bir şekilde yöneterek ve farklı ulaşım modları arasında sorunsuz transferleri kolaylaştırarak boşta kalma süresini önemli ölçüde azaltır. Konteyner kullanımındaki bu iyileştirme, konteyner başına daha fazla sayıda sefer yapılmasına olanak tanır ve varlık sahipleri için geliri artırır

Avantajlar:

  • Gerçek zamanlı izleme ile lojistik süreçlerin optimizasyonu
  • Risklerin erken tespit edilmesi ve önlenmesi
  • Müşteri memnuniyetinin artması

2. Blockchain ile Tedarik Zinciri Şeffaflığı

Blockchain teknolojisi, konteyner lojistiğinde güvenliği ve şeffaflığı artıran bir yenilikçi çözüm olarak öne çıkmaktadır. Bu teknoloji, tedarik zinciri boyunca yapılan her işlemin değiştirilemez bir şekilde kayıt altına alınmasını sağlar. Gümrük işlemleri, belgelerin dijital olarak doğrulanması ve ödeme süreçleri bu teknoloji ile hızlandırılabilir. Yetkisiz erişimi ve hareketleri tespit ederek güvenliği artırır ve kargo hırsızlığı ve kaçakçılığı gibi yasadışı ticaret faaliyetleriyle mücadeleye yardımcı olur. Akıllı konteynerler, olağandışı faaliyetler için gerçek zamanlı izleme ve uyarılar sağlayarak küresel ticaret ortamını güçlendirir ve tüm paydaşlar için daha güvenli ve daha güvenilir hale getirir.

Avantajlar:

  • Daha güvenilir ve hızlı belgelenme süreçleri
  • Dolandırıcılık ve veri manipülasyonu risklerinin azaltılması
  • Tüm taraflar arasında şeffaf bilgi paylaşımı

3. Otonom Lojistik Sistemleri

Otonom gemiler, insansız hava araçları (drone’lar) ve sürücüsüz kamyonlar, konteyner lojistiğinde kullanılan yenilikçi araçlardır. Bu sistemler, insan müdahalesini minimize ederek lojistik süreçlerin daha verimli ve güvenli hale getirilmesini sağlar.

Avantajlar:

  • Taşımacılık maliyetlerinde düşüş
  • Daha hızlı ve kesintisiz sevkiyat süreçleri
  • İnsan hatasının azaltılması

4. Yapay Zeka ve Büyük Veri Analitiği

Yapay zeka (AI) ve büyük veri, konteyner lojistiğinde operasyonel verimliliği artırmak için kullanılan önemli araçlardır. AI algoritmaları, lojistik ağların optimize edilmesine ve talep tahminlerinin daha doğru yapılmasına olanak tanır. Büyük veri ise geçmiş verilere dayanarak karar verme süreçlerini güçlendirir.

Avantajlar:

  • Daha doğru rota planlaması ve envanter yönetimi
  • Talep ve arz dengesi üzerine öngörüler
  • Operasyonel maliyetlerin düşürülmesi

5. Çevre Dostu Lojistik ve Yeşil Lojistik Uygulamaları

Sürdürülebilirlik, lojistik sektöründe giderek daha fazla ön plana çıkan bir konudur. Düşük emisyonlu yakıtlar kullanan gemiler, güneş enerjisi gibi yenilenebilir enerji kaynaklarının entegrasyonu ve karbon ayak izini azaltmayı hedefleyen stratejiler, çevre dostu taşımacılık çözümleridir. Her sevkiyat için doğru CO2 emisyonu verileri sağlama yeteneği vardır. Bu önemli bilgiler, işletmelerin emisyonlarını azaltma konusunda bilinçli kararlar almasını sağlayarak iklim değişikliğiyle mücadele için küresel çabalara katkıda bulunur. IMO’nun bu konudaki çalışmalarını hatırlatalım. Eski mainelerin kullanıldığı gemilerin dönüşüm maliyetleri yüksek olsada, Armatörler ya bu değişim maliyetine katlanacak ya da yeni sistem makine ile çalışan gemi alarak taşımacılığa devam edecek.

Avantajlar:

  • Karbon salınımının azaltılması
  • Sürdürülebilirlik hedeflerine uyum sağlanması
  • Çevre bilincine sahip müşteriler için rekabet avantajı

6. Modüler Konteyner Sistemleri

Modüler konteynerler, taşınan ürünlerin miktarına ve türüne göre daha esnek çözümler sunar. Bu sistem, konteynerlerin boyutlarının ihtiyaçlara göre ayarlanabilir olmasını sağlar, böylece boş konteyner taşınması gibi israfın önüne geçilir. Aynı zamanda, modüler yapılar, sevkiyat sırasında birden fazla ürünün tek konteynerde taşınmasına olanak tanır.

Avantajlar:

  • Daha az yer kaplayan esnek konteynerler ile verimliliğin artırılması
  • Lojistik süreçlerin hızlanması
  • Boş konteyner taşıma maliyetlerinin azaltılması

7. Dijital Lojistik Platformları ve Lojistik Yönetim Sistemleri (LMS)

Dijital lojistik platformları, konteyner taşımacılığında tedarik zincirinin tüm aktörlerini bir araya getiren ve süreçleri dijital ortamda yöneten çözümlerdir. Bu platformlar, konteyner rezervasyonundan teslimata kadar her aşamanın dijital olarak izlenmesini sağlar. Lojistik Yönetim Sistemleri (LMS) ise stok takibi, rota planlaması ve depo yönetimi gibi süreçlerin optimize edilmesini sağlar. Gemi varış saatlerini daha doğru bir şekilde tahmin ederek ve boşaltma süreçlerini verimli bir şekilde yöneterek liman tıkanıklığını hafifletmeye yardımcı olur. Bu, operasyonel verimliliği artırır ve daha sürdürülebilir nakliye uygulamalarını destekler.

Avantajlar:

  • Lojistik süreçlerin dijitalleştirilmesi ve hızlandırılması
  • Veri odaklı karar verme süreçlerinin iyileştirilmesi
  • Müşteri taleplerine daha hızlı yanıt verilmesi

8. Esnek Tedarik Zinciri Yönetimi

Günümüzde yaşanan tedarik zinciri aksaklıkları, firmaların daha esnek ve çoklu tedarik zinciri yapıları geliştirmelerini zorunlu kılmaktadır. Bu strateji, firmaların sadece bir kaynağa bağlı kalmak yerine, farklı bölgelerden alternatif tedarik zincirleri kurarak riskleri azaltmasına yardımcı olur. Ekipmanı verimli bir şekilde yöneterek ve farklı ulaşım modları arasında sorunsuz transferleri kolaylaştırarak boşta kalma süresini önemli ölçüde azaltır. Konteyner kullanımındaki bu iyileştirme, konteyner başına daha fazla sayıda sefer yapılmasına olanak tanır ve varlık sahipleri için geliri artırır

Avantajlar:

  • Jeopolitik risklere karşı dayanıklılık
  • Esneklik ve yedekleme kapasitesinin artırılması
  • Kriz dönemlerinde hızlı uyum sağlama yeteneği

9. Hibrit Konteyner Lojistik Modelleri

Hibrit lojistik, deniz, kara ve demiryolu taşımacılığının birleştirildiği modelleri içerir. Bu yaklaşım, lojistik süreçlerin hızlanmasına ve maliyetlerin düşürülmesine olanak tanır. Ayrıca, farklı taşıma modlarının birlikte kullanılması, çevre dostu taşımacılık çözümleri sunar.

Avantajlar:

  • Daha hızlı ve ucuz taşımacılık süreçleri
  • Çevresel etkilerin minimize edilmesi
  • Tedarik zinciri ağlarının genişlemesi

Sonuç

Konteyner lojistiğinde yenilikçi ve esnek çözümler, teknolojik gelişmelerin sağladığı fırsatlarla sektörü dönüştürmektedir. Akıllı konteynerler, blockchain teknolojisi, otonom taşıma araçları ve sürdürülebilirlik odaklı çözümler, gelecekte lojistik sektörünü şekillendirecek temel unsurlardır. Firmalar, bu çözümleri benimseyerek, küresel rekabette avantaj kazanabilir ve değişen piyasa koşullarına daha hızlı adapte olabilirler.

Kaynak:

https://www.aeler.com/resources/smart-containers-a-comprehensive-guide-to-the-future-of-shipping

Karmelić, J., Dundović, Č., & Kolanović, I. (2012). Empty container logistics. PROMET-Traffic&Transportation24(3), 223-230.

Song, D. P. (2021). Container logistics and maritime transport. Routledge.

Gürkan KAVRAZLI

Loistik Hizmetler Danışmanı

Eğitmen & Yazar

Önümüzdeki Yıllarda Konteyner Lojistik Pazarının Gelişimi; Ekonomik Görünümü & Dünya Çapında Genel Bakış

Konteyner lojistik sektörü, küresel ticaretin temel yapı taşlarından biri olarak giderek daha stratejik bir öneme sahip hale gelmektedir. Küreselleşme, e-ticaretin hızlı büyümesi ve gelişen dijital teknolojiler, bu sektörde ciddi bir dönüşümü tetiklemektedir. 2020 yılı Pandemi ile birlikte dijital çağa geçiş yapıldı. Önümüzdeki yıllarda konteyner lojistiği, teknolojik ilerlemeler ve sürdürülebilirlik politikaları ile şekillenecek, aynı zamanda ekonomik belirsizlikler ve küresel tedarik zinciri krizlerinin etkileri altında büyümeye devam edecektir.

Konteyner Lojistik Pazarının Gelişimi

Dijitalleşme ve Otomasyon
Konteyner taşımacılığı alanında dijitalleşme, süreçlerin optimize edilmesine yardımcı olarak hem maliyetleri düşürmekte hem de verimliliği artırmaktadır. Akıllı konteynerler, sensörlerle donatılmış olup, gönderilerin gerçek zamanlı izlenmesine olanak tanımaktadır. Otomatik limanlar ve vinçler de verimliliği önemli ölçüde artıran unsurlar arasında yer almakta. Özellikle blok zinciri teknolojisinin lojistik süreçlerde kullanılması, şeffaflık ve güvenlik açısından büyük avantajlar sunmaktadır.

E-ticaretin Yükselişi
Pandemi döneminde hız kazanan e-ticaret, lojistik talebini önemli ölçüde artırmıştır. Amazon ve Alibaba gibi devlerin pazar payları büyürken, küçük ve orta ölçekli işletmeler de küresel pazara açılmak için konteyner taşımacılığını daha fazla kullanmaya başlamıştır. Bu eğilim, konteyner talebinin artarak devam edeceğini göstermektedir.

Bölgesel Yatırımlar
Özellikle Asya-Pasifik, konteyner lojistiği konusunda hızlı büyüyen bir pazara sahip. Çin, Hindistan ve Güneydoğu Asya ülkeleri, büyük liman projelerine ve lojistik altyapıya yatırımlarını artırmaktadır. Bunun yanı sıra Afrika da lojistik altyapısını geliştirme çabalarıyla dikkat çekmektedir. Bu yatırımlar, küresel ticaret yollarını çeşitlendirmekte ve deniz taşımacılığına olan bağımlılığı artırmaktadır. Türkiye’de konteyner üretimi için yatırımlar yapılmakta ve planlanmaktadır. Yalnızca deniz değil demiryolu taşımacılığında da konteyner kullanımı yaygındır. Asya ve Avrupa’yı birbirine bağlayan demir ağlar için yatırımlar hız kazanmıştır.

https://globalmaritimehub.com/report-presentation/container-volumes-will-grow-5-0-6-0-in-2024

Ekonomik Görünüm

Küresel Tedarik Zinciri Sorunları
COVID-19 pandemisinin ardından gelen tedarik zinciri krizleri, konteyner taşımacılığında maliyetleri ciddi şekilde artırmıştır. Özellikle 2021 yılında konteyner maliyetlerinin birkaç katına çıkması, küresel ticareti olumsuz etkiledi. Yine de bu kriz, firmaların tedarik zincirlerini çeşitlendirme ve daha esnek yapılar kurma gereksinimini ortaya çıkardı. Yakın gelecekte de tedarik zincirlerinin toparlanması zaman alacak, ancak daha dayanıklı bir yapı ortaya çıkacaktır.

Yakıt Fiyatlarının Etkisi
Yakıt maliyetleri, konteyner taşımacılığının en önemli gider kalemlerinden biridir. Önümüzdeki yıllarda petrol fiyatlarındaki dalgalanmalar, lojistik maliyetleri doğrudan etkileyecektir. Ancak yeşil lojistik anlayışı çerçevesinde, sektör düşük karbon emisyonlu yakıtlara ve alternatif enerji kaynaklarına yönelmeye başlamıştır. Bu, uzun vadede daha sürdürülebilir ve maliyet etkin taşımacılık çözümleri sunabilir. Deniz taşımacılığında eski gemiler söküme giderken IMO kurallarına uygun yeni gemiler üretilmeye başlamış, dönüşümü mümkün olan gemilerde de uygun yakıt için makine değişimleri maliyetleri artırmıştır. Yeşil Lojistik anlayışı ayrıca demiryolunu taşımacılıkta daha değerli kılacaktır.

Jeopolitik Riskler
Ticaret savaşları, ambargolar ve bölgesel çatışmalar, konteyner taşımacılığını olumsuz etkileyen önemli faktörler arasında yer almaktadır. Çin-ABD ticaret savaşı, Rusya-Ukrayna çatışması ve Orta Doğu’daki siyasi belirsizlikler, küresel ticareti etkilemekte ve lojistik akışlarını zorlaştırmaktadır. Bu tür jeopolitik riskler, bölgesel ticaret yollarında değişimlere neden olabilir ve firmaların yeni stratejiler geliştirmesini zorunlu kılabilir. Bu riskler nedeniyle firmalar yeni rotalar yaratarak lojistiğin durmasına engel oluyor rahat bir nefes almasını sağlıyorlar. Deniz taşımacılığında talep edilen bir taşıma fiyatına dönüşler iki haftayı bulabiliyor.

Dünya Çapında Genel Bakış

Sürdürülebilirlik ve Çevre Dostu Uygulamalar
Küresel ısınma ve çevre kirliliği konusundaki artan farkındalık, lojistik sektörünün sürdürülebilirlik çabalarını hızlandırmaktadır. Deniz taşımacılığında kullanılan gemilerin karbon salınımlarının düşürülmesi ve enerji verimliliği yüksek teknolojilere geçiş, sektörde önemli bir trend haline gelmiştir. IMO’nun (Uluslararası Denizcilik Örgütü) koyduğu karbon emisyonu azaltma hedefleri doğrultusunda, deniz taşımacılığına yönelik yeni regülasyonlar ve uygulamalar artmaktadır.

Küresel Ticaretin Dengesi
Asya, dünya konteyner lojistiğinin merkezi olmaya devam ederken, Afrika ve Güney Amerika gibi bölgeler de gelişen ticaret yolları sayesinde önem kazanmaktadır. Özellikle Çin’in “Bir Kuşak Bir Yol” projesi, deniz ve kara lojistiği açısından büyük bir yatırım olarak dikkat çekmektedir. Avrupa ve ABD’nin ise tedarik zincirlerini yeniden yapılandırma çabaları, bölgesel ticaret dinamiklerini dönüştürecektir. OBOR projesi Avrupa’nın TEN-T projesi ile birleşmiş durumdadır.

Teknolojik İlerlemeler
Yapay zeka, büyük veri ve IoT (Nesnelerin İnterneti) gibi teknolojilerin konteyner lojistiğinde kullanımı, sektörün verimliliğini artırarak gelecekte daha rekabetçi hale gelmesini sağlayacaktır. Otomasyonun yaygınlaşması, insan gücüne olan bağımlılığı azaltırken, maliyetlerin düşürülmesi ve süreçlerin hızlanması gibi avantajlar da sağlayacaktır. Bununla birlikte, dijitalleşme ile birlikte siber güvenlik riskleri de gündeme gelmekte ve bu alanda da önlemler alınması gerekmektedir. Limanlarda IoT kullanımı ile süreç hızlanmış yükleme ve boşaltma süreleri kısalmıştır.

Sonuç

Konteyner lojistik sektörü, önümüzdeki yıllarda teknolojik gelişmeler, sürdürülebilirlik ve küresel ticaret dengeleri ile şekillenecek büyük bir dönüşüm sürecine girmektedir. E-ticaretin büyümesi, dijitalleşme ve çevreye duyarlı politikalar, sektörün geleceğini belirleyen en önemli faktörlerdir. Aynı zamanda, jeopolitik riskler ve ekonomik belirsizlikler, sektördeki büyüme dinamiklerini etkilemeye devam edecektir. Firmalar, bu değişimlere uyum sağlayarak, konteyner lojistiğinde yenilikçi ve esnek çözümler geliştirmeye yönelmelidir.

Bir sonraki yazımın konu başlığı belli oldu: “Konteyner Lojistiğinde Yenilikçi ve Esnek Çözümler“.

Gürkan KAVRAZLI

Lojistik Hizmetler Danışmanı

Kurumsal Eğitmen & Yazar

Dış Ticaret Açığı: İyisi var Kötüsü var!

Yaklaşık 3 yılın en düşüğü: Dış ticaret açığı Ağustosta %42,7 azaldı‼️
29.09.2024

Ağustos ayında genel ticaret sistemine göre ihracat %2,3 arttı, ithalat %10,7 azalırken, dış ticaret açığı ağustos ayında %42,7, Ocak – Ağustos döneminde %33,5 oranında azaldı. Dış ticaret açığı aylık bazda Ekim 2021 sonrası en düşük seviyeye indi.

Peki, Dış Ticaret açığı neden ve nasıl azalır/düşer⁉️

⚠️ Dış ticaret açığı, bir ülkenin ithalatının ihracatını aşması durumunda oluşur.
Dış ticaret açığını azaltmak için alınabilecek tedbirler ve etkileyen faktörler vardır. Bu faktörlerin bazıları ülkeyi yöneten eller aracılığı ile gerçekleşirken bazıları ihracat oranlarına bağımlıdır. İhracatın artabilmesi için sıklıkla ithalata bağlı sanayide üretim artışı yaşanmalıdır ve/ya kendi imkanlarınız ile direk üretim ve doğru orantılı ihracat yapılmalıdır.

📍İşte bazı faktörler👇

1️⃣ İhracatın Artması:
Yerli üretimin teşviki: Ülke içinde üretim kapasitesinin artırılması ve maliyetlerin düşürülmesi, ihracat ürünlerinin rekabet gücünü artırabilir.
🔸️Yeni pazarlara giriş: Mevcut ihracat pazarlarının genişletilmesi veya yeni pazarlara girilmesi dış ticaret açığını azaltabilir.
🔸️Katma değeri yüksek ürünler: Teknoloji ve inovasyona dayalı, daha katma değerli ürünlerin üretilmesi ve ihraç edilmesi, dış ticaret gelirini artırarak açığı kapatabilir.

2️⃣ İthalatın Azaltılması:
🔸️Yerli üretimi destekleme: Ülke içinde ithal edilen malların yerini alabilecek ürünlerin üretiminin teşvik edilmesi, ithalatı azaltabilir.
🔸️Koruyucu vergiler ve tarifeler: Bazı ülkeler ithalatı azaltmak için koruyucu gümrük vergileri ve kotalar uygulayabilir.
🔸️Enerji bağımsızlığı: Petrol ve doğalgaz gibi enerji ithalatı, dış ticaret açığında önemli bir paya sahiptir. Alternatif enerji kaynaklarına yönelmek bu açığı azaltabilir.

3️⃣ Döviz Kuru Politikası:
🔸️Devalüasyon: Ülke para biriminin değerinin düşürülmesi, ithalatı pahalılaştırarak ihracatı cazip hale getirip dış ticaret açığını azaltabilir.
🔸️Merkez Bankası politikaları: Döviz kuru üzerindeki kontrol mekanizmaları, ihracatın teşvik edilmesi ve ithalatın azaltılması konusunda etkili olabilir.

4️⃣ Ekonomik Büyüme ve Talep Dengesi:
🔸️Tüketici davranışları: Ekonomik büyüme dönemlerinde tüketicilerin ithal mallara olan talebi artabilir. Bu talebi yerli mallara yönlendirmek dış ticaret açığını azaltır.
🔸️Sıkı para ve maliye politikası: Tüketici talebini kontrol altına almak için sıkı para politikaları ve maliye politikaları uygulanarak ithalat talebi azaltılabilir.

Dış ticaret açığının azalması, genellikle hem ekonomik politikalara hem de küresel piyasalardaki rekabet gücüne bağlıdır.

Kaynak👇
https://www.ekonomim.com/ekonomik-veriler/yaklasik-3-yilin-en-dusugu-dis-ticaret-acigi-agustosta-yuzde-427-azaldi-haberi-769656

Gürkan KAVRAZLI

Lojistik Hizmetler Danışmanı

Kurumsal Eğitmen & Yazar

Depolarda İş Kazaları ve ISG

Lojistik depolarda iş kazalarının başlıca sebepleri, çeşitli operasyonel ve çevresel risklerdir. Bu kazalar, iş süreçlerinin yoğunluğu, ağır iş makinelerinin kullanımı, insan faktörü ve güvenlik önlemlerinin yetersizliğinden kaynaklanabilir. Bu sebeple ilk olarak uzmanı tarafından çalışma alanı denetlenmeli, kontrol edilmeli, tüm olası ve olabilecek riskler tespit edilmelidir. Akabinde bu riskler analiz edilerek rapor haline getirilmeli, orta ve üst kademe yönetim ile paylaşılarak aksiyon planı hazırlanmalıdır.

Ne var ki bu kazalar yalnızca depolarda değil; sanayi ve endüstride üretim yapan, tamirat ve tadilat yapan küçük büyük tüm işletmelerde karşımıza çıkıyor. Pek çok firma uzmanları tarafından hazırlanan bu raporlarda ne yazık ki düzeltilmesi gerekli bazı risk maddelerini maliyet olarak görmekte ve bu düzeltmeleri ya yapmamakta ya da ertelemektedir. Unutulmamalıdır ki raporu hazırlayan uzmanda işletme kadar sorumludur. Maliyet olarak görülen kalemlerin düzeltilmemesi nedeniyle sorumluluğu bulunan uzmanlar sıkça değişmektedir işletmelerde.

LinkedIn de meslektaşım ve dostum #OruçKaya tarafından yapılan bir paylaşım üzerine kaleme aldığım İş kazaları konusunda, bu iş kazalarının artışına neden olan faktörler şu şekilde sıralanabilir:

1. Eğitim Eksikliği:

  • Çalışanların yeterli eğitim almamış olması, iş güvenliği ve ekipman kullanımı konusunda bilinçsiz hareket etmelerine yol açar. Kaldı ki işe alınan personelin ilk iş gününde oryantasyona tabi tutulması, ISG eğitiminin verilerek ve KKD ekipmanları teslim edilmelidir.

2. Yoğun Çalışma Temposu:

  • Lojistik depolarda yüksek hacimdeki iş akışı ve sıkı teslimat süreleri, çalışanların dikkatsizce ve hızlı çalışmasına neden olabilir. Bu durum kazalara davetiye çıkarır.

3. Yetersiz İş Güvenliği Önlemleri:

  • İş güvenliği ekipmanlarının (kask, eldiven, koruyucu gözlük vb.) eksik kullanılması veya güvenlik protokollerinin uygulanmaması kazalara neden olur.

4. Ağır Ekipman ve Makinelerin Kullanımı:

  • Forklift, palet taşıma araçları ve benzeri makinelerin kullanımı sırasında operatör hataları, ekipman bakımlarının düzenli yapılmaması ya da makinelerin hatalı kullanımı kazaların artışında önemli bir faktördür.

5. Kaygan Zeminler ve Düzensiz Çalışma Alanı:

  • Depolardaki kaygan zeminler, bozuk yollar veya düzensizce yerleştirilmiş malzemeler, düşme veya yaralanma gibi kazalara sebep olabilir.

6. Yetersiz Aydınlatma ve Görsel İşaretlemeler:

  • Yetersiz aydınlatma, çalışanların çevreyi net görmesini engelleyebilir ve kaza riskini artırabilir. Ayrıca görsel uyarı işaretlerinin eksikliği, tehlikeleri önlemeyi zorlaştırır.

7. Aşırı Yorgunluk ve Dikkat Dağınıklığı:

  • Uzun saatler çalışmak, çalışanların konsantrasyonunu düşürür ve kaza yapma olasılığını artırır. Yorgunluk ve mental yorgunluk, dikkat dağınıklığına yol açabilir.

8. İletişim Eksikliği:

  • Çalışanlar arasındaki yetersiz iletişim, tehlikeli durumların fark edilmemesine ve kazalara yol açabilir. Özellikle operatörlerle yer çalışanları arasında etkili iletişim kurulamaması kaza riskini artırır.

9. Depo Düzeni ve İstifleme Hataları:

  • Malzemelerin düzensiz istiflenmesi veya yanlış yüksekliklerde yerleştirilmesi, düşme veya devrilme risklerini artırır.

10. Yeni Teknoloji ve Ekipmanlara Uyum Sorunları:

  • Yeni teknolojilerin ve otomasyon sistemlerinin depolara entegre edilmesi sırasında çalışanların yeterince eğitilmemesi veya teknolojiyi yanlış kullanması kazalara sebep olabilir.

Bu faktörlerin birleşimi, lojistik depolarda iş kazalarının artmasına neden olur. Özellikle hızlı büyüme ve genişleme süreçlerinde güvenlik standartlarının ihmal edilmesi, kazaların sıklığını artırabilir.

Lojistik depolarda iş kazalarının önüne geçebilmek için hem teknik hem de insani önlemler almak gereklidir. İş güvenliğini artırmak ve kaza riskini en aza indirmek için alınabilecek önlemler şu şekilde sıralanabilir:

1. Eğitim ve Farkındalık Programları:

  • Düzenli Eğitimler: Çalışanların iş güvenliği konusunda periyodik olarak eğitilmesi çok önemlidir. Bu eğitimlerde özellikle ekipman kullanımı, güvenlik protokolleri ve acil durum prosedürleri üzerinde durulmalıdır.
  • Farkındalık Artırıcı Programlar: İş kazalarına karşı farkındalık kazandırmak amacıyla iş güvenliği haftaları düzenlenebilir, afiş ve broşürler ile tehlikeler sürekli hatırlatılabilir.
  • Bazı işletmeler iş yoğunluğuna göre çalışma saatlerini organize ederek planlama yapmadıklarından dolayı normal çalışma saatlerinin üzerine uzun mesailer yaparak günlerce bu tempoda çalışanların işe devam etmesine sebebiyet veriyorlar.

2. İş Güvenliği Ekipmanlarının Kullanımı:

  • Kişisel Koruyucu Donanımlar (KKD): Çalışanların kask, eldiven, ayakkabı, reflektörlü yelek gibi kişisel koruyucu ekipmanları kullanması zorunlu hale getirilmelidir.
  • Ekipmanların Düzenli Kontrolü: Güvenlik ekipmanlarının düzenli bakımı yapılmalı ve çalışanlara doğru şekilde kullanmaları için eğitim verilmelidir. Düzenli bakım formları hazırlanarak ekipmanlar zimmetlenmeli, formlar üzerinden takip edilerek hem temizlikleri ve hem de olası arızaları takip edilmeli ve bu arızaların bertaraf edilmesi önem arz ediyor. Sorumluların ayrıca sorumlu oldukları sahada “GEMBA” adı verilen yürüyüşleri yapmaları gerekmektedir.

3. Düzenli Denetim ve Risk Analizleri:

  • Risk Değerlendirme: Depo ortamında olası tehlikelerin belirlenmesi ve risk analizlerinin yapılması, kazaların önlenmesine yönelik önemli bir adımdır. Bu analizler düzenli olarak gözden geçirilmelidir. Çalışma alanının sorumluları tarafından düzenli denetleme ve özellikle 5S kullanımını aktif edilmeli.
  • İş Güvenliği Denetimleri: Düzenli iş güvenliği denetimleri yapılarak güvenlik standartlarının ve protokollerinin eksiksiz uygulandığından emin olunmalıdır.

4. Çalışma Ortamının Düzenlenmesi:

  • Düzenli Depo Planlaması: Malzemelerin düzgün ve güvenli bir şekilde yerleştirilmesi, iş kazalarını önlemek için gereklidir. Özellikle raf sistemlerinin güvenli olduğundan ve yükseklik ayarlarının doğru yapıldığından emin olunmalıdır. Raflar etiketlenmeli, taşıyabileceğinden fazla yük konulmamalıdır. Raf sistemlerinin her yıl düzenli olarak Akredite firmalar tarafından statik kontrolleri yapılmalıdır. Hani yukarıda eğitimden bahsettik, işte bu eğitimlerde depolama kuralları da sürekli hatırlatılmalıdır (tonajda ağır ürünlerin üst raflara yerleştirilmemesi vb gibi).
  • Görsel İşaretlemeler ve Uyarı Levhaları: Tehlikeli alanlar, forklift geçiş noktaları gibi riskli bölgelerde dikkat çekici uyarı levhaları ve görsel işaretler kullanılmalıdır. Bulk dediğimiz zemin alanda max 3 mt yüksekliğe kadar istif yapılabileceği belirtilmeli, tanımsız ve hareket alanları üzerinde, yasak noktalarda istif yapılmamalıdır.

5. Ekipman ve Teknoloji Yatırımları:

  • Otomasyon Sistemleri: Otomatik istifleme ve taşıma sistemleri, insan hatasını azaltarak kazaların önüne geçebilir. Bu ekipmanların kullanıldığı depolarımız otonom, otomasyon ile çalışan depolardır ve bu depolarda özellikle AS/RS sistemleri kullanılır.
  • Düzenli Bakım ve Kontroller: Forklift ve diğer iş makinelerinin düzenli bakımı yapılmalı, eskiyen ya da sorunlu ekipmanlar zamanında değiştirilmelidir. Yine akredite firmalar tarafından periyodik bakımlarının yapılması zorunlu olduğu gibi, ekipmanlar özmal ve/ya kiralık anlaşmalı servisler tarafından ve de kullanıcısı tarafından düzenli takip edilmelidir.

6. İş Yükünün ve Çalışma Saatlerinin Düzenlenmesi:

  • Çalışanların Yorgunluğu: İş yükü dengeli bir şekilde dağıtılmalı, çalışanların dinlenme sürelerine dikkat edilmelidir. Yorgunluk kazalara yol açan önemli bir faktör olduğundan, uzun çalışma süreleri kontrol altına alınmalıdır.
  • Dönüşümlü Çalışma: Çalışanların monoton işlerden kaynaklı dikkat kaybını önlemek için belirli zaman aralıklarında görev değiştirmesi sağlanabilir.

7. Etkin İletişim ve Koordinasyon:

  • İletişim Kanalları: Çalışanlar arasında etkili ve hızlı iletişim sağlanmalı, özellikle makine operatörleri ve depo çalışanları arasında koordinasyon arttırılmalıdır. Bunun için telsiz, cep telefonu gibi iletişim araçları kullanılabilir.
  • Kaza Bildirim Sistemi: İş kazalarının anında ve doğru şekilde bildirilebilmesi için etkin bir kaza bildirim sistemi oluşturulmalıdır. Bu sistem, kaza sonrasında alınacak önlemler için de veri sağlayabilir.

8. Aydınlatma ve Zemin Güvenliği:

  • Aydınlatma İyileştirmesi: Depo içi ve çevresinde yeterli aydınlatmanın sağlanması, çalışanların tehlikeleri görmelerine ve kazaları önlemelerine yardımcı olur. Az armatür ile daha fazla aydınlatma sağlanabileceği gibi aynı zamanda enerji tasarrufu da sağlanabilecektir.
  • Zemin Düzenlemeleri: Kaygan zeminler, bozuk yollar ve zemin hataları düzeltilmeli; kaymayı önleyici kaplamalar kullanılmalıdır. Özellikle binaların ek yerlerinde oluşan ayrılmalar, hasarlar delite edilmemesi durumunda hem ekipman zarar görecek ve hem de iş kazasına sebebiyet verecektir.

9. Tehlike Bildirme Kültürü:

  • Tehlike Bildirim Teşviki: Çalışanlar, tehlikeli durumları ve potansiyel riskleri bildirmeye teşvik edilmelidir. Böylece sorunlar kazaya dönüşmeden önce tespit edilip çözülebilir.
  • Ödüllendirme Sistemleri: İş güvenliği konusunda sorumluluk gösteren çalışanlar ödüllendirilerek, güvenlik kültürü teşvik edilebilir.

10. İş Sağlığı ve Güvenliği Yönetim Sistemi (İSGYS) Uygulaması:

  • Depo yönetimi, uluslararası iş güvenliği standartlarına uygun bir yönetim sistemi uygulayarak tüm çalışanların güvenliğini sağlayabilir. Bu sistem, güvenlik önlemlerinin sürekli izlenmesi ve iyileştirilmesine olanak tanır.

Bu adımların uygulanması, iş kazalarının önemli ölçüde azalmasını sağlar ve çalışanların güvenliği ile iş verimliliği artırılır.

Kazasız ve sağlıklı günler dilerim.

Gürkan KAVRAZLI

Lojistik Hizmetler Danışmanı

Eğitmen & Yazar